top of page
MAKALELER

Hekim ile Hasta Arasındaki Vekâlet İlişkisi ve İlgili Yargıtay Kararı İncelemesi

  • Yazarın fotoğrafı: Aygün&Pakel
    Aygün&Pakel
  • 26 Mar 2018
  • 2 dakikada okunur


Genel Olarak Vekâlet Sözleşmesi

Borçlar Kanunu’nun 502. Maddesine göre, “vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir”.

Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, “vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, kanunda düzenlenmemiş olan işgörme sözleşmelerine de uygulanır”.

Günlük yaşamda vekâlet sözleşmesinin avukatlık, noterlik, bankacılık, veterinerlik, danışmanlık ve eğitim gibi birçok uygulaması vardır.

Hekim ile hasta arasındaki sözleşme de bu tür bir iş görme sözleşmesidir. Bu sebeple hekim ile hasta arasındaki sözleşmenin vekâlet sözleşmesi olduğu genel olarak kabul edilmektedir.

Dikkat etmek gerekir ki, burada bahsedilen hekim, bağımsız hekimdir. Özel veya kamu hastanelerinde çalışan hekimlerle hasta arasında bu türden bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır.


Hekim ile Hasta Arasındaki Sözleşmenin Vekâlet Sözleşmesi Olması

Hekim ile hasta arasındaki sözleşmenin iş veya hizmet sözleşmesi değil de vekâlet sözleşmesi olarak kabulünün arkasında yatan neden, vekilin diğer sözleşmelere nazaran daha geniş bir hareket alanına sahip olmasıdır. Vekâlet sözleşmesinde bir bağımlılık ilişkisi yoktur. Özel uzmanlık gerektiren tıbbi faaliyetlerde doktorun bağımsız ve özgür olması gayet tabiidir.

Buna karşın, vekâlet sözleşmelerinde vekilin borcunu bizzat yerine getirme, sadakat ve özen gösterme borçları bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak hekim de faaliyetlerinde bu yükümlülüklere uyma mecburiyetindedir.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.

Vekâlet sözleşmesi kural olarak belli bir süre için kurulmaz. Bu sebeple vekil belli bir süreye bağlı olarak çalışmaz. Önemli olan işin görülmesidir.

Şunu da belirtmek gerekir ki, vekâlet sözleşmesi kural olarak hiçbir şekle bağlı değildir.

Vekâlet sözleşmesi kural olarak tarafların karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini açıklamaları ile kurulmuş olur. Ancak, vekilin tevdi edilen işi yapmada resmi bir sıfatı varsa veya işin icrası mesleğinin icabından ise vekil vekâleti derhal reddetmezse kabul etmiş sayılır. Kanımızca hekimler için de bu husus geçerli olacaktır ve bir hasta başvurduğunda hekim derhal reddetmezse vekâlet sözleşmesi kurulmuş olacaktır.

Vekâlet sözleşmesini her iki taraf da her zaman tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.

Vekâlet sözleşmesine dayanılarak açılan tazminat davasında görevli mahkeme tüketici mahkemeleridir.


Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2015/20772 K. 2016/15689 sayılı Kararı

Davacılar, davalı doktor tarafından yapılan tedavisi aşamasında küçük İ.'in kolunda elektrikli alçı testeresi ile 6 yerinden kesik oluşturulmak sureti ile tıbbi hataya bağlı olarak iyileşmeyen derin yaralar meydana gelmesine sebebiyet verildiğini ileri sürerek, maddi manevi tazminat istemişlerdir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, davalı doktorun yaptığı tedavi sırasında gerekli beceri, özen ve dikkati göstermemesi ve olumsuz sonucun doğmasına engel olacak şekilde önlemleri almaması nedeniyle istenilen maddi manevi tazminata ilişkindir. Vekil, vekâlet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle, vekil konumunda olan doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkânları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmeleri gerekir.

Mahkemece, Adli tıp 2. İhtisas Kurulundan 21.03.2014 tarihli ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nce oluşturulan bilirkişi kurulunun 06.01.2015 tarihli, davalıların kusursuz olduklarını belirten raporları benimsenmek suretiyle hüküm kurulmuştur.

Oysa davalı doktorun Bakırköy 9. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 2011/121E. sayılı dosyasıyla taksirle yaralamaya neden olma suçundan adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve kararın 01.03.2012 de kesinleştiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamı incelendiğinde, doktorun kusurunun açık olduğu değerlendirildiğinden, bu husus göz önünde bulundurulmak suretiyle, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

 
 
 

Comments


bottom of page